
Kabul edelim ki zor dönemden geçiyoruz. Her birimizin küçük dünyasında, bizler de bu dönemde, yaşadığımız afetin ötesinde kendi iç depremlerimizi yaşıyoruz. Artçı sarsıntılar bizleri sarsmaya devam ediyor. Düşünüyorum da iç ve dış coğrafyamızı, alışkın olduğumuz tüm konfor alanlarını, kendi habitatımızı, kabilelerimizi yerle yeksan eden bu depremlerden açılan alanlara neyi tekrar inşa etmek istiyoruz? Son olaylar, mutluluk ve acıyı aynı anda içimizde yeşertebileceğimizi fark etmemizi sağladılar. İçimizde öylesine bir alan var ki tahminlerimizin, zihinlerimizin hayal edemeyeceği kadar sonsuz potansiyele sahip. Öylesine bir potansiyel ki bu, ihtiyaç halinde iyiye, kötüye ya da nötr olana; yaşadığımız tüm olumlu-olumsuz her şeye aynı anda yer açıp başa çıkabilecek gücü bize veriyor. Yine bu alan öyle bir yer ki doğru miktarda şikâyet ve de şükran, olumlu-olumsuz empati ve sınırlarımız, bu sınırların bize oyunun içinde verdiği hayır kartlarımız, bizi kendi habitatlarımızda tatmin edici bir yerlere taşıyor. Fark ettik ki hayatlarımızda iyiye kötüye aynı anda yer açabilmenin yolu; benzersiz değerlerimiz, hedeflerimiz, yeteneklerimiz ve özümüzle olan uyumumuzdan geçiyor.
Hepimiz bir kez daha gördük ki, hayatın içerisindeki sürprizler bazen öyle ki, yüzümüzdeki gülümsemenin en tatlı yerinde bize ağır bir tokat atıp sarsabiliyorlar. Kendimizden en mutlu, mesut, tatmin olduğumuz, “Ben oldum.” dediğimiz yerde, bir anda kendimizi hiçliğin ortasında bulabiliyoruz.
Vardığımız bu hiçlikten hangi bilgelikle geriye; ‘’ne, neden, nerede, ne zaman, nasıl’’ sorularıyla dönmeliyiz. Öz eleştiri, insan varlığımızın tanınması bakımından son derece kıymetli değerlerimizden biri. İnanıyorum ki bu hiçlikten özeleştirilerini yapabilenler, yeni dünya cumhuriyetinin kurucu liderleri olacaklar.
Sevgilerle