“Hayatımızdaki gölgelerin çoğu, kendi güneşimizin önünde durmamız yüzünden oluşur.”
– Ralph W. Emerson
Kendi kendinin kurdu insan.
Bazen insanın önündeki en büyük engel kendidir ve insan bunu görmekten acizdir.Sorunu dışarıda arar. Dışarıdan gelen bir sorunu çözmek, iç dünyamızla yüzleşmektençok daha kolaydır. İçe döndüğümüzde de çoğu zaman kendi kendimizi sabote ederiz.Hem de özeleştiri kisvesi altında yaparız bunu.
Kendi davranışlarımız üzerindeki yargımız yani özeleştirilerimiz bazen bizi bir adımöteye taşısa da nedense harekete geçmeyi ertelemek ve kendimizi gereksiz yerehırpalamak görevini görüyor. Belki yetiştiriliş tarzımızdan kaynaklı, iyi yönlerimiz değilde kötü yönlerimiz vurgulanarak büyütüldüğümüz için böyleyiz çoğu zaman.
Kendimize dev aynasından bakmak mı, şans vermek mi?
Daha iyi bir versiyonumuzu üretebileceğimiz gerçeğini içten içe bilsek de negatifdüşüncelerle kendimizi yıpratarak yol almaya daha çok meyilliyiz. Ve bu negatifdüşüncelerin esiri olduğumuzu çoğu zaman fark etmiyoruz bile. Çünkü bize göremutlaka daha iyi yapan biri vardır ya da biz aslında o kadar da iyi değilizdir. Oysakiçoğu zaman kendi potansiyelimizi baltalayan taraf biz oluyoruz. Burada bahsetmekistediğim şey kendimizi potansiyelimizin ötesinde dev aynasında görmek değilkendimize bir şans vermek. Zihin hep sorun çıkartmak istediği için kendi kendinibaltalamakla meşgul oluyor. Davranışlarımız da buna göre şekilleniyor. Çözümsekaranlık yanlarımızla yüzleşip, gölgelerimizi kabullenmek, bazen de sadece yapmayaizin vermek.
İnsanın en çok kendine merhamet etmeye ihtiyacı var. Kendimizi sarıp sarmaladığımızkadar başkalarına bir faydamız olur. Kendimize karşı acımasız davranmanın hiçbirgetirisi olmadığını gördüğümüz gün güneşimize sahip çıkabiliriz.
İnsan en az kendine objektiftir…
İlerleyebilmek için insanın önündeki en büyük engel iç sesinin gerçek potansiyeliniküçümsemesidir. Çünkü insan en az kendine objektiftir. Kendimizi eleştirirken birbaşkasının hatasına nasıl şefkat duyuyorsak kendimizinkine de aynı hassasiyetleyaklaşmalıyız; hep olumsuzluklara odaklanmak, acımasız olmak en büyük çıkmazımız,en büyük cehennemimiz. Aşılmayı bekleyen duvar o kadar da yüksek değil, iş atlamakiçin o duvarın yanına gitmek ve boyumu aşar bu benim dediğin yüksekliğe yakındanbakmak sadece. Göreceksin ki düşündüğünden daha kolay olacak.
Herkesin içinde keşfedilmeyi bekleyen bir potansiyel mutlaka vardır. Hatta birçoğumuz bunu sezer ama gözünde büyüttüğü için potansiyeline adım atmaz. Enbüyük huzursuzluğumuz da bunu bildiğimiz halde durmaktan doğar.Yapabileceklerimizi bildiğimiz halde kendimize çizdiğimiz görünmez sınırlar bazengüneşin doğuşuna tanıklık etmemizi engeller. Boş yere kendi güneşimizi söndürürüz.Sorumluluk almak potansiyelimizi kaygılarımızın ötesine taşıyacaktır. Kulağa bir klişegibi gelse de başladığımız nokta kendimizi fark ettiğimiz noktadır aslında.
Özeleştirinin fazlası kendi kul hakkına girmektir.
Özeleştiri bize yol gösterir, daha iyi olmamızı sağlar mutlaka ama söz konusu kendimizolunca dozunu ayarlamakta zorluk çektiğimiz de bir gerçek. Kendimizi eleştirirkenhırpalamaktan geri durmuyoruz. Sanki kendimize haksızlık etmeden yaptığımız eleştiri,eleştiri değilmiş gibi… Oysa kul hakkımızı önce kendimiz yiyoruz.
Harekete geçmeden önce çok beklemeye, fazlasıyla tedirgin olmaya, fazlasıylasorgulamaya gerek yok zannımca. Ellerimizi kendi boğazımızdan çekip özgürce nefesalmayı öğrenmenin zamanı geldi. Kendinizi biraz sevip ona şefkat gösterdiğinizdekaranlığınızın aydınlanmaya başladığını göreceksiniz. Hatta o karanlığı çoğu zamansizin yarattığınızı, kuruntulardan ibaret karanlıklara baktığınızı. İnsan kendi kendininkurdudur; içten içe yer bitirir hevesini, yeteneklerini. Artık hangi karanlıkları kendikendinize yarattığınızı görüp yüzünüzü güneşe, potansiyelinize dönmenin zamanısizce de gelmedi mi?