

Sokağa çıkma yasaklarını ve kısıtlamaları salgının yeniden zirve yapmasıyla yeniden konuşmaya başladık. Şimdi pek çoğumuz yine evde kilitli kaldığımız zamanı nasıl dolduracağımızı, kendimizi nasıl meşgul edeceğimizi düşünmeye başladık. Yapabilecekler listesi uzayıp gidiyor: Uzun süredir ilgilenmediğiniz hobinize yönelin, resim yapın, gitar çalmayı öğrenin, sanal müze turlarıyla gezintiye çıkın, çevrimiçi kurslara katılın, çizim, el işi, örgü öğrenin, evi yeni baştan dekore edin… Medyadan, sosyal ağlardan, eşimiz veya dostumuzdan gelen tüm bu mesajların ortak bir noktası var: Daha fazlasını yapmak için bu fırsatı kaçırmayın!
Elbette, salgın döneminde endişelerimiz arttı, ‘Daha fazlasını yapabilirsin’ listelerininse böylesi stresli bir zamanda dikkat dağıttığı şüphe götürmez. Bununla birlikte modern yaşam, sürekli meşgul kalmakla ilişkilendiriliyor. Hatta sürekli meşgul olmak bir başarı kriteri olarak kabul ediliyor, öyle ki meşgul olmayanlar, vaktini sürekli doldurmayanlar başarısız sayılıyor. Mütemadiyen hayatımızı ölçmeye çalışıyoruz, hep başkalarından daha fazlasını yapmaya, daha uzağa koşmaya, daha ileri atlamaya, daha yukarı çıkmaya çalışıyoruz. Giderek ‘daha fazlasını yapabilirsin’ baskısı altında ezilmeye başlıyoruz.
Günümüzü bu kadar şevkle doldurmamızın, sürekli kendimizi meşgul etmemizin birçok nedeni var. Başarı duygusu kazandırmasının yanı sıra, sürekli bir şeyler yapmak, hep meşgul olmak bize bir kontrol duygusu verir. Ayrıca bu meşgaleler, özü itibarıyla gelecek merkezlidir ve bu bizi şu andan uzaklaştırırlar. Pek çok insan, şimdiki andan uzaklaştırdığı için de kendini sürekli meşgul etmeye odaklanıyor, bir hobiye, bir işe umutsuzca tutunuyor.
Çünkü durmak, yapmaya değil, olmaya odaklanmaktır. Durduğunuzda olanı görmeye başlarsınız. Kendinizi bu yoğun iş yapma kültüründen kurtardığınızda, yaşamınızı, kendinizi görürsünüz. İşte pek çok insan, yaşamından, kendisinden memnun olmadığı için de sürekli bir şey yapmaya odaklanıyor. Böylece andan, kendinden, memnun olmadığı her şeyden de kaçmış oluyor.
Sürekli bir şeylerle meşgul olmanın çok kötü olduğunu söylemiyorum. Hiçbir şey yapmadan oturun da demiyorum. Ancak, hayatta her şeyde olduğu gibi bu alanda da dengenin önemli olduğunu söylüyorum. “Yapmak” ile “olmak” arasında denge kurmamız gerekiyor.
“Olmak” ne olduğunuzun farkında olmaktır. Kendinizi olduğunuz gibi kabul edebilmektir.
Pek çok insanın “durursam düşerim” hissi yaşadığını biliyorum. Çoğu kişi için durmak ve kendine bakmak korkutucu geliyor. Fakat emin olun bu bir yanılgı. Aksine durduğunuzda düşmek şöyle dursun denge kazanacağınıza emin olabilirsiniz.
Bu hafta sonu biraz durmayı deneyin. İlk adımınız, gün içinde durmaya ve zaman ayırmaya hazırlanmak olsun. Zihninizi boşaltın, ayaklarınızı yere sağlam bir şekilde basın, birkaç derin nefes alın ve ana odaklanın. Kendinize, “Nasıl hissetmek istiyorum?” diye sorun. Mutlu mu hissetmek istiyorsunuz? Öyleyse kendinize, “Mutlu olmak için gerçekte ne yapmalıyım?” diye sorun. Size daha fazla mutluluk getiren şeyleri kucaklayın. Eğer sakin hissetmek istiyorsanız, bunun için ne yapabileceğinizi düşünün. Emin olun sakin bir hayat istiyorsanız, yapılacaklar listenize daha fazlasını eklemek size yardımcı olmaz.
“Nasıl hissetmek istiyorum?” ve “böyle hissetmek için ne yapmalıyım?” sorularının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sayede ne olmak istediğinizi de zamanla keşfeder, yapılacaklar listesi içinde kaybolmaktan kurtulursunuz.
Kendimizi eve kapattığımız bu dönemi ben bir fırsat olarak görüyorum. Nasıl yaşadığımıza dair düşünmek ve kendimizi daha derin seviyede tanımak için bir fırsat bu. Bu dönem, “yapmak” kadar “olmaya” odaklanmamıza, daha büyük bir benlik duygusu geliştirmemize ve çevremizdeki dünyayla daha derin bir bağlantı kurmamıza yardımcı olabilir.
Dengede kalacağınız günler diliyorum.