İrlanda’yı Keşfediyoruz

.      .       

İrlanda’nın başkenti Dublin’deyiz. Burada olma amacımız Trinity College’i keşfetmek. 1592 yılında Kraliçe 1. Elizabeth tarafından kurulan üniversite şehrin tam merkezinde. Üniversitenin ilk rektörü olan George Salmon’nın, “Kadınların bu üniversiteye girmesi için cesedimi çiğnemesi gerekir” sözü, şimdilerde hayran olduğumuz modern Avrupa’nın pek çok ülkesinde bundan 200 yıl önce cinsiyet eşitliği konusunda nasıl bir ironi yaşadığını bize hatırlatıyor. Şimdilerde 100’den fazla sosyal kulübü, canlı öğrenci yurtlarıyla adeta tüm şehre yaşam enerjisi üreten bir santral gibi olan okula kız öğrencilerin kabulü 20 sene önce başlamış. 20 sene nedir ki?

Bu bilgiyi öğrenince, Atatürk’ün 100 yıl önce Türk kadınına hak ettiği tüm haklarını vermiş olmasını düşünüyorum. “Kadınlarını okutmayan milletler yıkılmaya mahkumdur” sözünün mimarı canım Atam.

Okulu büyük bir zevkle keşfederken, Trinity College’in “Book of Kells” kütüphanesine hayran kalıyorum. Hatta ilk gördüğüm anda çok etkileniyorum. Yaşamın Direksiyonunda eğitimlerimde öğrencilerimle yaptığımız meditasyonlarımızda bilinçaltı kütüphanesine gider, orada ihtiyaçlarımızı belirler ve yeni bilinç tohumları saçarız. İşte bu çalışmamda kullandığım metafor canlı bir şekilde tam karşımda duruyor. Müthiş bir an.

İrlanda’da Müzik

İrlanda, “Irish Pub” denen barlarıyla meşhur.  Ve neredeyse her “pub”da canlı müzik var. Geleneksel İrlanda müziği, geleneksel enstrümanların kullanıldığı bir tür. Bu müzik, genellikle vokal olmayan enstrümantal parçalardan oluşuyor ve İrlanda’nın zengin kültürel mirasını yansıtıyor. Bol bol da dans içeriyor. Fiddle (keman), tin whistle (kalın metal düdük), bodhrán (deri çalgı), ve uilleann pipes (geleneksel İrlanda çalgısı) gibi enstrümanlar sıkça kullanılıyor. Geleneksel İrlanda müziğini yolumuzun üzerinde girip çıktığımız publarda canlı performansları gözlemleyerek deneyimliyoruz. En eski ve popüler pub olan Temple Bar’a uğramadan ve tabi meşhur birası Guinness’in tadına bakmadan geçemiyoruz.

İrlanda’da Edebiyat

İrlanda, birçok ünlü yazarıyla edebi dünyada önemli bir rol oynamıştır. Ben özellikle İrlandalı yazar Samuel Beckett’ın Nobel Edebiyat Ödülü alan “Waiting for Godot” oyununu hatırlıyorum.

İşte meşhur İrlandalı yazarlardan bazıları:

  1. James Joyce – Modernist romanların öncülerinden, “Ulysses” ve “Dublinliler” gibi eserleriyle ünlü.
  2. W.B. Yeats – Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, lirik şiirleri ve İrlanda folklorunu içeren eserleriyle tanınır.
  3. Samuel Beckett – Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, “Waiting for Godot” gibi oyunlarıyla bilinir.
  4. Oscar Wilde – Oyun yazarı, eleştirmen ve romancı. “Dorian Gray’in Portresi” en bilinen eserlerinden biridir.
  5. Seamus Heaney – Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, doğa ve İrlanda’nın tarihine odaklanan lirik şiirleriyle tanınır.

Bu isimler, İrlanda edebiyatının çeşitli dönemlerinde etkili olmuş önemli yazarlardan sadece birkaçıdır.

Merkez bankasının pencereleri taşlarla örülmüş binasını izlerken, İrlandalıların İngiliz hükümetine tarih boyunca ödemek zorunda kaldığı vergileri düşünüyorum. İngilizlerin halkın açlık ve salgın hastalıkla sınandığı dönemde dahi destek olmak şöyle dursun yüksek vergilerle halkı daha da güç yaşam şartlarına mahkûm etmesinin, “Işığı görüyorsan vergisini ödeyeceksin” deyip pencere vergisi uygulamasının ve bunun üzerine İrlanda hükümetinin şehirdeki tüm binaların pencerelerini taşla örmesinin en çarpıcı örneği bu bina. Binayı izlerken “Waiting for Godot” oyununda geçen “Nothing to be done,” repliği geliyor aklıma. Vlademir karakterinin söylediği bu söz, Türkçe’ye “Yapılacak bir şey yok” şeklinde çevrilebilir. Oyunun temel teması olan umutsuz bekleyişle pencereleri taşla örülmüş duvarlar nasıl da örtüşüyor.

Düşünüyorum da belki de İngiliz atalarının kendilerine uyguladığı ağır vergilerin altında yıllarca ezilip yokluk çeken bu toplumun şifası, sağladığı vergi avantajı sayesinde son yıllarda dünyanın bankacılık ve teknoloji devlerinin genel merkezlerini taşıdığı Avrupa’nın silikon vadisi olma unvanını almak olmuştur.

İrlanda’ya Yeme İçme

Dublin’de yeme içme kısmı da çok keyifli. Sokaklar arasında gezerken tesadüfen keşfettiğimiz @goal restoranın Michelin yıldızlı olması bizi ayrıca mutlu ediyor. Yediğimiz istiridye mantarı ve armut tatlısının lezzeti damağımızda yer ediyor. @ivycafe ise her zaman olduğu gibi kokteylleriyle oldukça başarılı.

Howth & Malahide

İrlanda’da bir günümüzü de Dublin merkezinden 15 km uzaklıktaki balıkçı kasabası Howth’ta geçiriyoruz. Araçla gitmek 20-30 dakika, trenle gitmek isterseniz 30-40 dakika sürüyor. Trenle giderseniz ineceğiniz istasyon limanda ve 1847’den beri hizmet veren tarihi bir yer. Limanda yan yana balık restoranları ve balık, deniz mahsulü satan marketler var. Marketlerdeki kocaman karidesleri, istakozları, midyeleri, istiridyeleri tablo gibi izledikten sonra limanın meşhur deniz fenerine devam ediyoruz. Howth’un deniz fenerleri ünlü. Limandakinin adı Howth Harbour Lighthouse. Bu fenerin karşısında ise Ireland’s Eye ve Lambay Island isimli iki adacık var. Yazın bu adalara motorla geçilebiliyormuş. Benim gibi İrlanda yapımı filmlerin, Viking dizilerinin seveniyseniz, fotoğraftaki manzara size tandık gelmiş olmalı. Yağmur bulutlarının arasından, karanlık denizin içerisinde hafifçe süzülen gemileri ve Viking denizcilerini hatırlayın☺️

Bu fenerin ismi Baily Lighthouse. Muhteşem kayalıkların üzerinde inci gibi parıldıyor. Howth limanındaki yürüyüşümüzün ardından güzel bir kahveyi hak ediyoruz. Limanda pek çok sevimli kafe var, biz @pòq kafeyi seçiyoruz. Macha latte ve çayı son yıllarda denediklerim arasında en iyilerindendi diyebilirim. Limanda hem taze balık alabileceğiniz balık marketleri var hem de restoranlar. En meşhur olanlardan biri Beshoffs Sea Grill and Sea Market. Bizim akşam yemeği için seçimimiz The Oar House oluyor. Yediklerimiz o kadar lezzetli ki iç sesimize orayı seçtiğimiz için teşekkür ediyoruz.

İkinci günün durağı Malahide. Dublin’in kuzeydoğusunda yer alan sempatik kasabada önce Malahide Kalesini geziyoruz.

  1. yüzyılda inşa edilmiş bu muazzam kalenin etrafındaki güzel bahçeler ve ağaçlar beni benden alıyor.

Bu kasabada sahil boyunca güzel bir yürüyüş yapabilir ve Malahide Marina’da deniz manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Şehir merkezindeki ana caddede yer alan çeşitli dükkanları ve kafeleri keşfetmek de son derece keyifli.

İrlanda’da canlı atmosferi keşfetmek istiyorsanız, yerel publara girmeyi tercih etmenizi öneririm. Bizim tercihimiz, sabah saatlerinde yaptığımız kale ziyareti ve güzel bir yürüyüşün ardından Cafe Province’de harika bir kahvaltı yapmak oluyor.

İrlanda gezimizi, şehri yerli halktan biri gibi dolaşmamızı sağlayan canım arkadaşım @aysilakcanbas’a ve sevgili eşi  @keremakcanbas’a borçluyuz. Sımsıcak ev sahiplikleri, Kerem’in içine sihir kattığı Türk çayı ve  @aysıl’ın mutfağında yediğimiz muhteşem kahvaltılar ve etli pilavla kendimizi evimizde gibi hissettik. İyi ki dünyada seçtiğimiz dostlarımız var ☺️ Dünya dostlarımızla birlikte güzel…

Keyifli bir gün geçirmeniz dileğiyle!

Author avatar
Şebnem Toker